Şimdi yükleniyor

Haber7 yazarı Mahmut Bıyıklı’dan anne şefkatiyle eğiten Meriç Ökten hocaya veda!

Haber7 yazarı Mahmut Bıyıklı, irfanı, nezaketi ve zarafetiyle öğrencilerinin gönlünde derin izler bırakan Meriç Ökten Hoca’yı anlattı. Bıyıklı yazısında, Meriç hocanın vefatının ardından unutulmaz bir eğitimci ve insan olarak ardında bıraktığı miras, vefa ve minnet dolu sözlerle anıyor.

Prof. Dr. Sadettin Ökten’in eşi, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Celile Eren Ökten’in annesi, Marmara Üniversitesi emekli Öğretim Üyesi Meriç Ökten hayatını kaybetti. Vefatının ardından Haber7.com yazarı Mahmut Bıyıklı köşe yazısında, kültür ve medeniyet bilincini öğrencilerine aşılayan Meriç Ökten Hoca’nın zarafet ve irfan dolu yaşamını kaleme aldı. İşte Bıyıklı’nın o yazısı…

MERİÇ HOCAYA VEDA!

2025 yılının ilk günlerinde yolum Bezmialem Vakıf Hastanesi’ne düştü. Ziyaret ettiğim doktor arkadaşımıza örnek şahsiyetlerden, güzel insanlardan bahsedince onlardan birisi şu anda hastanemizde tedavi görüyor, dedi.

Kim olduğunu sorduğumda Meriç Ökten Hanımefendi olduğunu söyledi. “Kendisini yeni tanıdım ama çok sevdim. Durumunun ağır olmasına rağmen nezaketinden, zarafetinden taviz vermemesi beni etkiledi. O haldeyken bile bize bir şeyler öğretme, anlatma gayretinde.” dedi. Marmara Üniversitesi’nden talebesi olduğumu, mümkünse ziyaret etmek istediğimi söyledim. Hastalığı sebebiyle ziyaretin mümkün olmadığını, durumunun kritik olduğu söylenince içim cız etti.

Kısa bir süre sonra da vefat haberi geldi.

Gazeteler acı haberi Saadetin Ökten Hocanın eşi vefat etti diye duyurdu. Bazı haber siteleri de Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Celile Ökten’in annesi hayatını kaybetti diye başlık attı. Sosyal medyada çoğu kişi de bu sıfatlarla taziyede bulundu. İsmini yanlış yazan, habere başka birinin resmini koyan sayfalar bile vardı.

Burada haberci arkadaşlarımızın dikkatsizliği kadar Meriç Ökten Hocanın irfan ehline has görünmemek hususundaki hassasiyeti de dikkatimi çekti. Bilgi okyanusu olan internette neredeyse ismi hiç geçmiyor fotoğrafı da hiç görünmüyordu. İstese çok sayıda mecrada görünür duygu düşüncelerini paylaşabilirdi. Buna rağmen kendisini setretmesi ancak hal ehli insanlara mahsus bir durum olsa gerek.

Hocanın vefatıyla aziz İstanbul az sayıdaki İstanbullulardan birini daha kaybetmiş oldu. Şehir kültürünü yaşayan ve yaşatan güzel insanlar göçünce sadece evlatları değil şehir de öksüz kalıyor.

ÖRNEK BİR HOCA

Meriç Ökten muhterem Sadettin Ökten Hocamızın eşi ve hepsi de farklı alanlarda memlekete hizmet eden dört evladın annesiydi. Bununla birlikte binlerce Türk evladının hocasıydı. Bu yazıda talebesi olmakla müftehir olduğum merhumenin hocalık yönüne değinmek istiyorum.

Merhum Süheyl Ünver “Bir çocuğu gökyüzünden anne-baba yeryüzüne indirir, ama onun elinden tutup tekrar yükselten hocadır.” Diyerek anne babadan sonra insan hayatında hocanın ne kadar etkili olduğunu çok güzel özetlemiş.

Meriç Hoca eğitim dünyamızın seçkin simalarından biriydi. Hocalığı bilgelik sanatı olarak görenlerdendi. Zihinleri ve gönülleri nakış nakış işlemek için çaba gösterirdi. Talebeleri olarak öğretme aşkına şahitlik edenlerden olduk.

Anadolu’dan gelen memleket evlatlarına büyük bir medeniyetin varisleri olduğumuzu hatırlattı. Türkçeyi hakkıyla kullanan son nesildendi. Hepimiz doğduğumuz şehirlerimizden şivelerimizle gelmiştik. İstanbul Türkçesine hassasiyetle bağlı birisini fazlasıyla rahatsız edecek kadar telaffuzlarımızda hatalar vardı. Hoca hatalarımızı tek tek düzeltir ve doğru telaffuz etmemiz noktasında uyarırdı.

Biz konuşurken zaman zaman dudağını büker kaşlarını çatardı. O zaman hata yaptığımızı anlardık. İlk başlarda bu tavrıyla bizleri küçümsediğini düşünmüştüm. Ama kısa sürede kendisini tanıyınca talebelerinin en güzel şekilde yetişmesini arzu eden engin gönüllü bir hocayla karşı karşıya olduğumuzu anladık. Tasavvuf kültürüne vakıf bir muallim olarak bıkmadan usanmadan eğri odunlarımızı düzeltmeye çalıştı.

Dindarlığımızın incelikle örülmesini, günlük hayatımızda bu inceliğin görülmesini isterdi. Kaldığımız İslamcı vakıfların üzerimize yüklediği katı ideolojik fikirlere kaba softa ham yobaz davranışlara tahammülü yoktu. İnancımızı yaşayışımızda da fikrimizde de estetiğin ışıklarının görülmesini isterdi.

Sadettin Ökten ve eşi Meriç Ökten

Milli kültürümüzüm sevdalısı bir hoca olarak milliyetçiliği sloganla eşdeğer gören arkadaşlarımızı da sık sık uyarırdı.

Kültür ve medeniyet fikrinden mahrum bir milliyetçiliğin millete bir faydasının olmayacağını söylerdi. Fikir karmaşası yaşayan arkadaşlarımıza şefkatle yaklaşır, onları makul bir çizgiye çekmeye çalışırdı.

Karşımızda son İstanbul Hanımefendilerinden biri vardı. İstanbul kültürünü, Boğaziçi medeniyetini, zarafeti, asaleti özünde toplayan örnek bir insandı. Bize anlattıklarını üzerinde taşıyan kadim kültürümüzün canlı bir temsilcisiydi.

İyiliğin doğruluğun, dil şuurunun, vatan sevgisinin, örnek ahlak sisteminin, irfanî güzelliklerin yeni nesillere aktarılması hususunda örnek alınacak bir sorumluluk bilincine sahipti.

Türkçenin ufuklarında parlayan yıldızları tanımamızı ve okumamızı isterdi. Meriç Hocanın bizi görmek istediği yere ulaşabilmemiz için çok peynir ekmek yememiz gerektiğinin farkındaydık.

Sadece öğrencilik yıllarımızda değil bütün hayatımız boyunca yolumuzu aydınlatacak tavsiyelerde bulunurdu. Bu sebeple Ona duyduğumuz saygı, sınıflarla sınırlı kalmadı okul bittikten sonra da ömür boyu devam etti.

MERİÇ ANNE

Vefatı sonrası kendisini Meriç annemiz diye anan çok sayıda arkadaşımız oldu. Üniversite yıllarımızda bu duyguyu bizde çok kez yaşadık. Büyükşehir’e okumaya gelmiş Anadolu’nun garip çocuklarına anne şefkatiyle yaklaşan farklı bir hocaydı.

Hocamızın en etkileyici yanlarından birisi aileye ve anneliğe yüklediği derin anlamdı. Özellikle kız öğrencilerine kariyer yapmak uğruna yuva kurmaktan kaçınmamalarını tembihlediğini duyardık. Evliliği yük, anneliği zahmet, aile olmayı gereksiz gören bazı tiplere hiç yüz vermediğini iyi biliyorum.

Bu hususta Yasemin isimli bir talebesinin anlattığı şu anekdotu önemine binaen özellikle paylaşmak istiyorum:

“Bir seferinde ‘Hocam akademisyen bir anne olarak dört çocuk büyütmek zor olmuştur size,’ diyecek oldum ki celâlinden nasiplenip susmam bir oldu. ‘Bir daha duymamayayım Yasemin. Çocuk zahmet değil, insanı hayata bağlayan bir nimettir. Evlatlarım için yaptığım her şeyi ibadet bildim, siz de böyle bakacaksınız demişti’’

İlim, irfan, kültür ve sanat dünyamızın çok sayıda değerli ismiyle yakından tanıştığını ve onlarla hatıraları olduğunu bilirdik. Onlardan biri de gönül adamı Fethi Gemuhluoğlu’dur. Gemuhluoğlu, Meriç Hanıma “Kızım, çocuklara ‘Düşersin’ deme; ‘Düşmeyesin’ de, tecelli eder.” derdi. Büyüdükleri zaman da “Şuraya gidersin, şöyle yaparsın” deme tecelli eder dermiş.

MEŞALE GİBİ

Meriç Hoca yanlışlarımıza kızdığı gibi başarılarımızda da tebrik eder bizi yüreklendirirdi. Öğrencilik yıllarımızda savaş sebebiyle vatanlarından ayrılmak zorunda bırakılan Çeçenlerin hüznünü anlatan bir yazı kaleme almıştım. Ulusal bir dergide yayınlanınca hocamız görmüş ve okumuş. O hafta yanına çağırdı ve gönlümüzü okşayacak güzel cümleler kurdu. Okurken gözyaşlarımı tutamadım, dedi. Öfkesinde de sevgisinde de samimiydi.

Sevdiğimiz bir hocamızın takdirini kazanmak bizim için üniversite birincisi olmaktan daha mühimdi.

Bildiğim kadarıyla bir eser yazmadı ama amel defterini açık tutacak sayısız talebe yetiştirdi.

Uzun yıllar önce emekli olmasına rağmen vefatına kadar nasibi olanları meşale gibi aydınlattığını biliyoruz.

Menzîli mübârek, mekânı cennet, makamı âlî, rûhu ilâ yevm’el kıyâme şâd ü handân olsun İnşallah.

Fatih Camii’nden ahirete uğurladığımız kıymetli hocamızın gönüllerde nasıl bir iz bıraktığına örnek olması açısından şair dostumuz Mehmet Özger’in kendisine ithaf ettiği şu müthiş şiiri okumanız yeterli olacaktır diye düşünüyorum.

Hocam Meriç Ökten Hanımefendi’ye

Yirmi yıl önce yaklaşıp bir yetimin başını okşadıydınız

Binlerce kez kesildi saçları gitmedi elinizin izi

Sürekli bir yağmurdur merhamet, yalnız iyilerin gördüğü

Biliniz istedim, bilmenin yük olduğu bu çağda

Ellerin yumruk olup kalplere kalplere indiği bu çağda

Mübarek elinizin izi gider mi, gitmedi hiç

Biliniz istedim, Fethi ağabeyin size verdiği ekmek

Bize de verildi, o an yarıldı ve içine aldı bütün zamanları

Ekmeğin ve insanın kutsallığına hürmeten

Ve merhametin ve tek bir tebessümün yetim yüzüne

Biliniz istedim, kıymeti bilinmeyen çağda kutsal ne varsa

Fakir miydi insan bir tebessüm ikram edemeyecek kadar

Ve merhamet etmeyenin merhamet için ellerini semaya

Geçer gider yanından kalbi kırığın pervasızca

Boş kovan, kof ceviz, yüze çarpılan çürük elmalarla

Biliniz istedim efendim, unutulmuyor işte

Eliniz başımın üstünde daha, ötekilerse kalbimi sıkıştırıp duruyor

Kandıramazsınız cafcaflı sözlerle kara taşın karıncasını göreni

Belki dar kapıyı seçenler geçer büyük kapıdan

Atarak cübbelerini sırtından, baştan ayağa bir kalp

Yalın ayak, başı kabak, çırılçıplak, maskesiz, üryan

Biliniz istedim efendim, kırk yıl sonra duyulur yankısı suyun

Mektubumu bitirirken rahmet ve bereket ve esenlik dilerim

Yetim başı öpen ellerinizden öperim

(Mehmet Özger)

Yorum gönder