Şimdi yükleniyor

Prof. Dr. Hakan Aydın yazdı: Gençler evlenmiyor mu evlenemiyor mu?

Yıllara göre ortalama ilk evlenme yaşı incelendiğinde, son yıllarda her iki cinsiyette de ilk evlenme yaşının arttığı görülüyor. Bireylerin evliliği ertelemesi, toplumun temel yapıtaşı olan aile kurumunun devamı için risk oluştururken Prof. Dr. Hakan Aydın, bu konuyu kaleme aldığı köşe yazısında detaylıca değerlendirdi.

Son yıllarda hem dünyada hem Türkiye’de düşen evlilik oranları, ciddi bir endişeyi de beraberinde getiriyor. Uzun bir süre 20’li yaşlarda evlenme kararı alan birçok genç için artık bu yaş skalası 30’lu yaşlar ve üzerini kapsıyor. Haber7 yazarı Prof. Dr. Hakan Aydın, ortalama evlilik yaşının yükselmesini etkileyen faktörleri ve sonuçlarını “Gençler evlenmiyor mu evlenemiyor mu?” başlığıyla kaleme aldı. 

“GENÇLER EVLENMİYOR MU EVLENEMİYOR MU?”

“Ülkemizde uzun bir süre evlilik yaşı 20’lerdeydi. Şimdilerde 30’ları aşmış durumda. Çeşitli nedenlerle evliliği geciktiren gençlere, bir süre sonra mevcut yaşamları daha konforlu görünmeye başlıyor. Rahatlarını bozmak istemedikleri için külfetli gördükleri evliliğe mesafeli durmaya başlıyorlar. Doğal bir süreç değil tabi bu. İnşa edilmiş bir ortamda gelişen ve bu tür ilişki biçimlerine yön veren yeni bir bilişin ürünü.

Madalyonun ön yüzü

Dijital mecralarda idealize edilmiş ilişki ve yaşamların paylaşımı, özellikle eş seçimi, evlilikten beklentiler gibi konularda davranışları etkileyen sorunlu algılar üretebiliyor. Gittikçe ilginçleşen evlenme teklifleri, bekârlığa veda partileri, bütçeye göre değişen gösterişte nişan ve düğünler, after party gibi bunların içine yuvalanmış yeni popülerler; daha sonraları cinsiyet partileri, baby shower, diaper party gibi gösteriş temelli etkinlikler yine bu mecralarca idealize edilen akredite bir evliliğin olmazsa olmazları olarak sunuluyor.

Bunların yanında gençlerin kadın-erkek ilişkilerine dair düşüncelerini şekillendiren ilişki trendleri de ergenlik öncesi ve sonrasında vaktinin büyük çoğunluğunu dijital mecralarda geçiren gençler arasında, en azından genç zihinlerde, yaygınlaşmaya başladı: Situationship, delusionship, breadcrumbing yanında ilişkilere yansıyan love bombing, ghosting gibi tanımlanmış durumlar (anlamları için internete bakabilirsiniz) önemli bir etki oluşturuyor. Ayrıca aile içindeki çiftlerden birinin oynadığı bir oyun ya da sosyal medya hesapları aracılığıyla tanıştığı kişilerle yeni ilişkiler yaşadığına dair haberler, yine bu minvaldeki cinayet, yaralama gibi kriminal olaylar da son zamanlarda zihinleri bir hayli işgal eden olumsuzluklar arasında yer almaya başladı.

Kullan-at, hızlı tüket ve değiştir kültürünün “Allah bir yastıkta kocatsın” deyişinde ifadesini bulan evlilik gibi uzun vadeye dayalı iletişim ve paylaşım sürecini nasıl etkilediği ve bunun sonuçları konusunda daha çok bilgiye muhtacız. Sürekli (haz ve tüketim odaklı) değişim ve yenilenme üzerine kurgulanan veya bu yönde formatlanan (popüler kültür ve trendlerin esiri olmuş) hayatlara aile ve evlilik gibi ömürlük seçenekler sunmak gittikçe mantıksızlaşıyor. Ya da Yahya Kemal’in deyimiyle Frenk gecesinden Müslüman sabahına uyanmak zorluğuna dönüşüyor.

Madalyonun diğer yüzü

Madalyonun diğer yüzü ekonomi. Madalyonun bu yüzü işlevsel ihtiyaçlar ve popüler trend ve ego güdümlü ihtiyaçlar şeklinde kategorize edilebilir. İkincisine bir operasyon çekilirse, mevcut ekonomik koşulların ilkini gidermeye dönük negatif etkileri hafifletilebilir. Daha açık söylemek gerekirse kız isteme, söz kesme, nişan ve düğün gibi evlilik ritüelleri çok uzun bir süredir kapitalizm tarafından sömürgeleştirilmiş durumda. Kapitalizm, rant aracı haline getirebileceği kültürel, hatta dini alanlarda at koşturmayı çok sever. Eğer mevcutları yeterli görmezse, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi yenilerini yaratır. “Bir dakika, neler oluyor?” dememeniz için daima pozitif düşünmeyi ve bardağın sürekli dolu tarafına bakmayı öğütler.

İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda, sistemin sömürgeleştirdiği evlilik ritüelleri arenasından bağımsızlık ilanıyla çıkmak epey güçleşti. Popüler olana ve trendlere ayak uydurmamak zor. Siz bakmayın popüler kültürün arkadaşça, özgürlüğe ve tercihe dayalı göründüğüne. Aslında son derece baskıcı, ötekileştirici ve despot bir karaktere sahiptir ve faşizmden pek bir farkı yoktur. Evlenmek isteyen gençleri önce kara kara düşündürür. Sonra evliliklerinin en güzel çağında Düyûn-ı Umûmiye gibi, borçları ödetmek için gelirlere el koyar. Bu ritüeller sömürgeleştirilmeseydi gençlerin işi çok kolaydı aslında. Ancak mutantlaşmış versiyonları ciddi ekonomik bedeller istiyor. Sorun orijinlerinde değil, nikâhtaki kerameti fecaate çeviren mutant versiyonlarında. En mütevazisini tercih etseniz bile her şeyi ile 1 milyon lirayı gözden çıkarmanız gerekiyor. Çok zor ama kerametine güvenerek sade, gösterişsiz ve israftan uzak bir nikâh tercih etseniz, gereksiz ve gösteriş odaklı harcamaları daha rasyonel kullanma seçeneği sunsanız, karşınızda evvela zombivari tavırlarla naralar atan, kapitalizm hattının gönüllü şövalyelerini (birinci dereceden yakınlarınızı) bulursunuz. Pek çok yuva daha başlangıçta çatlak kuruluyor bu yüzden.

Siz yine kimseden geri kalmayın, bardağın dolu tarafına bakın ve daima pozitif düşünün, iyi ama bardağın üçte ikisi boş diyerek kendinizi üzmeyin! Yoksa sorunun sizde olduğuna ikna edilerek, psikologlara, ilaç endüstrisine, evlilik danışmanlarına, terapistlere ve yaşam koçlarına da bir dünya para ödemek zorunda bırakılırsınız!

Ya da her şeye rağmen israftan kaçınma mücadelenizi sürdürün. Tüketim alışkanlıklarına tepki olarak ortaya çıkan “az çoktur” anlayışını rehber edinin de demek isterim fakat mevcut sistem bunun da endüstrisini oluşturdu.

Evet, gençler evlenmiyor mu, evlenemiyor mu? İkisi de…”

Yorum gönder