DOLAR 39,2436 0.35%
EURO 44,5428 -0.14%
ALTIN 4.132,16-0,94
BITCOIN 4144098-1.34703%
İstanbul
22°

PARÇALI AZ BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

Takılıp mı kaldınız takıntı mı yaptınız?

Takılıp mı kaldınız takıntı mı yaptınız?

ABONE OL
Haziran 9, 2025 10:59
Takılıp mı kaldınız takıntı mı yaptınız?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Her gün hepimizin zihninde dönen, küçük gibi görünen ama tekrar ettikçe can sıkan davranışlarımız var. Kapıyı birkaç kez kilitleyip geri dönmek, muslukları kontrol etmek, perdelerin düzgünlüğüne kafayı takmak… “Ne yapayım, böyleyim işte” diye geçiştirdiğimiz bu alışkanlıklar bazen sadece birer huy değil, daha derin bir rahatsızlığın habercisi olabilir.

Görünürde zararsız gibi duran bu davranışlar, yaşam kalitesini düşürecek düzeye ulaştığında ise adını koymak gerekiyor: Obsesif Kompulsif Bozukluk, yani takıntı hastalığı. Günlük dilde kullandığımız “taktım” ifadeleriyle karıştırılsa da, klinik anlamda takıntı çok daha karmaşık ve yorucu bir süreç. Çünkü bu durum, sadece düşünmekle kalmayıp, kişiyi sürekli aynı eylemleri yapmaya zorluyor.

Takıntılar kişinin aklından atamadığı, istemediği halde tekrar tekrar gelen düşüncelerle başlar. Bu düşüncelerle baş etmek için geliştirilen davranışlara ise kompulsiyon denir. El yıkamak, kontrol etmek ya da sürekli internette araştırma yapmak gibi eylemler, kişiyi geçici olarak rahatlatır ama asla çözüm sunmaz. Sonuç: Bitmeyen bir döngü ve gittikçe daralan bir yaşam alanı.

Üstelik bu durum sadece temizlik ya da düzenle sınırlı değil. Cinsel yönelimden, dini kaygılara, ilişkilerden akademik başarıya kadar her alanda obsesif düşünceler gelişebilir. Kişi kendi aklına bile güvenemez hale gelirken, çevresinden uzaklaşır, yalnızlaşır ve zamanla içsel çatışmaları yaşamın merkezine oturur.

Peki fark nerede başlar? Bir davranış ne zaman “huy” olmaktan çıkar, “hastalık” haline gelir? İşte kırmızı çizgi: Eğer bir düşünce veya davranış hayatınızı engelliyor, huzurunuzu kaçırıyor ve sizi tekrar tekrar aynı kısır döngüye sokuyorsa, bu noktada profesyonel bir yardım almanın zamanı gelmiştir.

Genetik faktörler ve çocuklukta maruz kalınan katı kurallar da bu rahatsızlığın zeminini hazırlayabiliyor. Ancak sebebi ne olursa olsun, takıntılar asla bir “düzen aşkı” ya da “titizlik” olarak romantize edilmemeli. Çünkü takıntılar, yaşamın tüm renklerini siyah ve beyaza indirger. Ve insanın griye, esnekliklere, özgür düşüncelere ihtiyacı vardır.

Sonuç olarak, her “taktığımız şey” bizi hasta etmez. Ama bazen hastalık, “ufak bir takıntı” sanılarak göz ardı edilir. Oysa takıntı, göz ardı edildikçe büyür ve kişiyi kendinden uzaklaştırır. O yüzden “ne yapayım takılıyorum işte” demeden önce bir durup düşünmek gerek: Gerçekten geçici bir takılma mı, yoksa çaresizce döndüğümüz bir çemberin içinde miyiz?

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r