Ünlü sanatçıdan Gazze’ye yürek burkan mektup: “Bir babanın yüreğinden…”
Daha önce "Sessiz Çığlıklar; Filistin'in Enstrümantal Hikayesi" adlı albümünü piyasaya sürerek Filistin halkıyla dayanışma gösteren sanatçı Umut Mürare, 'Gazze'den Mektup' adlı yeni eserini yayımladı.
Sanatçı Umut Mürare, yeni eseri “Gazze’den Mektup” ile savaşın karanlık yüzünü, bir babanın kaleminden dünyaya aktarıyor. İki kızını ve eşini kaybeden bir babanın dilinden yazılan bu şiir, sadece bireysel bir acının değil, toplumsal bir soykırımın tanıklığını da gözler önüne seriyor.
Hem sözleri hem müziği sanatçının kendisine ait olan “Gazze’den Mektup”, klasik bir şiirden öte; bir ağıt, bir yakarış, bir vicdan çağrısı niteliği taşıyor. Hüzünlü melodilerle harmanlanan dizeler, dinleyiciyi yalnızca kulaklarıyla değil, kalbiyle de duymaya davet ediyor.
"GAZZE HEPİMİZİN VİCDANIDIR"
Umut Murare, yeni eserini şu sözlerle anlatıyor:
“Bu mektup, yalnızca bir babanın feryadı değil; toprağa gömülen çocukların sessiz çığlığıdır. Kalemimle onların acısını taşımak, notalarımla bu çığlığı büyütmek zorunda hissettim. Çünkü Gazze, hepimizin vicdanıdır.”
“Gazze’den Mektup”, sanatın gücünü bir bellek olarak kullanıyor; unutturmuyor, görmezden gelmiyor ve susmuyor. Bir şiir, bir şarkıdan çok daha fazlası olarak, insanlığın ortak yarasına tutulmuş bir ayna niteliğinde. İşte Murare'nin hazırladığı eserin sözleri...
Dünyanın Vicdanına Mektubumdur
Gazze’den, bir babanın yüreğinden…
Bu mektubu, sadece bir çağrı değil, Bir çığlık, bir mezar taşı, bir dua gibi okuyun.
Ben Abdullah.
Kum fırtınalarının çocukluğuma arkadaş olduğu,
Bir karış toprağın bin dua ile sulandığı bu şehirde doğdum:Gazze’de.
Ben artık üç mezarın gölgesinde yaşayan bir babayım.
Kızlarım Luna, Mina ve karım Zeyneb.
Luna, gecenin içindeki en parlak duamdı…
Mina, gülüşüyle gündüzü aydınlatan minicik bir bahardı…
Zeyneb ise, her şeye rağmen ilmek ilmek sabır dokuyan bir anaydı. Birlikte yıkık evimizi umutla onarır,
Yaralı kalplerimizi birbirimizin sesiyle sarardık. Sonra gökyüzü çatladı.
Demirden gelen bir çığlıkla, birden her şey sustu.
Ne Luna’nın sessizce ay ışığı gibi süzülen adımları kaldı evin içinde, Ne Mina’nın duvara çizdiği kuşlar,
Ne de Zeyneb’in “Allah’a emanet ol” diyerek kapattığı gözleri…
Ben artık hep dua ediyorum.
Çünkü bu yıkıntıların içinden ancak dua ile doğrulabiliyorum. Kızlarımın bir daha uyanmayacağını bilerek,
Onların şimdi cennette koştuğuna inanarak sabrediyorum.
Zeyneb’in artık hiçbir bomba sesiyle uyanmayacağını bilerek,
Rabbimin adaletine sığınıyorum.
Siz belki bu satırları okurken bir haber geçecek ekranlarınızdan: “İsrail’in Gazze’de düzenlediği hava saldırısında 3 kişi daha hayatını kaybetti.”
Ama o 3 kişiden biri benim Zeyneb’imdi. Biri benim Luna’mdı. Biri benim Mina’mdı. Onların, hayatımdan koparılıp alınan sevdiklerim olduğunu, siz nereden bileceksiniz ki?
Ey Dünya! Sana sesleniyorum, çünkü artık seslenecek kimsem kalmadı.
Bir baba düşün, Üç mezarı aynı anda sulayan…
Bir adam düşün, Çocuklarının ellerini değil, mezar taşlarını okşayan… Bir koca düşün, Eşinin sesini artık yalnızca rüyasında duyan…
Ey İnsanlık! Siz hangi barıştan, hangi hukuktan, hangi medeniyetten bahsediyorsunuz?
Annesiyle birlikte toprağa verilen çocukların haklarını kim savunacak? Yalvarmıyorum size… Sadece bir şey istiyorum:
Susmayın! Çünkü sessizliğiniz, bombalardan daha ölümcül. Vicdanlarınız titremedikçe, biz her gün biraz daha gömülüyoruz toprağa.
Ben Abdullah. Eşini, iki evladını ve bir ömrü kaybetmiş bir adam.